• Başlangıç
  • Ana Dili Olarak Türkçenin Eğitimi ve Öğretimi Çalışma Toplantısı Bildirileri
  • Beşbalıklı Şingko Şeli Tutung Anısına Uluslararası Eski Uygurca Çalıştayı Bildirileri
  • Bozkırdan Bağımsızlığa Manas
  • Dîvânu Lugâti’t-Türk Veri Tabanı
  • Doğumunun 400. Yılı Dolayısıyla Uluslararası Evliya Çelebi ve Seyahatname’si Toplantısı Bildirileri
  • Eskişehir İli Manav Ağızları
  • Gagavuz Türkçesi Araştırmaları Bilgi Şöleni
  • Hamza Zülfikar Armağanı
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Edebiyat Eleştirileri
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Hikâyeler
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Oyunlar
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Ayna
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Ben Deli miyim?
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Billur Kalp
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Bir Muadele-i Sevda
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Cadı
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Can Pazarı
  • Hüseyin Rahmi Gürpınar – Cehennemlik
  • Hüseyin Rahmi Gürpınar – Deli Filozof
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Dirilen İskelet
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Dünyanın Mihveri Kadın mı, Para mı?
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Efsuncu Baba
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Eşkıya İninde
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Evlere Şenlik, Kaynanam Nasıl Kudurdu?
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Gönül Bir Yel Değirmenidir Sevda Öğütür
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Gulyabani
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Hakk’a Sığındık
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Hayattan Sahifeler
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – İffet
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – İnsan Önce Maymun muydu?
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Kaderin Cilvesi
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Kesik Baş Zabıta Romanı
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Kokotlar Mektebi
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Metres
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Mezarından Kalkan Şehit
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Muhabbet Tılsımı
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Mürebbiye
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Namuslu Kokotlar
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Nimetşinas
  • Hüseyin Rahmi Gürpınar – Ölüler Yaşıyorlar mı?
  • Hüseyin Rahmi Gürpınar – Ölüm Bir Kurtuluş mudur?
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Sevda Peşinde
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Şeytan İşi
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Şıpsevdi
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Son Arzu
  • Hüseyin Rahmi Gürpınar – Tebessüm-i Elem
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Tesadüf
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Toraman
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Tutuşmuş Gönüller
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR – Utanmaz Adam
  • Hüseyin Rahmi GÜRPINAR: Şıpsevdi
  • II. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Bilgi Şöleni Bildirileri
  • IX. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bilge Tonyukuk Anısına (I. Cilt)
  • IX. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bilge Tonyukuk Anısına (II. Cilt)
  • Jean DENY Armağanı
  • Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Fiil Çekim Kılavuzu
  • KAYGUSUZ ABDÂL KÜLLİYATI: Abdurrahman GÜZEL
  • Macit GÖKBERK Armağanı
  • Makaleler I Altayistik
  • Makaleler II Tarihî Türk Yazı Dilleri
  • Makaleler III Çağdaş Türk Dilleri
  • Németh Armağanı
  • Nutuk Veri Tabanı
  • Ölümünün 100. Yılında Ármin VÁMBÉRY Anma Toplantısı Bildirileri
  • Onuncu Yılında Türkiye’de Genel Ağ
  • Prozodi (Bürün Bilimi) ve Konuşma Çalıştayı Bildirileri
  • Salgın Terimleri ve Türkçe Bilgi Şöleni: Türk Dil Kurumu
  • Süreli Yayınlar Veri Tabanı
  • TDK Üyeleri
  • Türk Dil Bilgisi Toplantıları – 2 Türkiye Türkçesi Ses ve Şekil Bilgisi Bildiriler
  • Türk Dil Bilgisi Toplantıları-I Birleşik Fiil Bildiriler ve Tartışmalar
  • Türk Dili Üzerine Araştırmalar III
  • Türk Dili Üzerine Araştırmalar IV
  • Türk Dilinin ve Edebiyatının Yayılma Alanları Bilgi Şöleni Bildirileri
  • Türk Dünyasında Ortak Dil Türkçe Bilgi Şöleni
  • Türk Edebiyatında Mizah
  • Türkçe ve Çeviri Sorunları Çalıştayı
  • Türkçe-Arapça / Arapça-Türkçe Karşılıklar Kılavuzu
  • Türkçenin Eğitimi ve Öğretimi Üzerine Konuşmalar
  • Türkçenin Eğitimi-Öğretiminde Kuramsal ve Uygulamalı Çalışmalar
  • Türkçenin Ekranla İmtihanı
  • Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı Bildirileri
  • Türkiye Türkçesinde Adlarla Ön Adların Birliktelik Kullanımı ve Eş Dizimi Sözlüğü
  • Uluslararası Eski Türkiye Türkçesi Toplantısı Bildirileri
  • Uluslararası Kutadgu Bilig Kurultayı Bildirileri
  • Uluslararası Türkçenin Yabancı Dil Olarak Öğretimi Bilgi Şöleni: Teknoloji Tabanlı Öğretim
  • ULUSLARARASI “TÜRK DÜNYASINDA MİLLÎ MÜCADELE VE EDEBİYAT” SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ
  • V. Uluslararası Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı Bildirileri
  • VII. Uluslararası Türk Dili Kurultayı (I. Cilt)
  • VII. Uluslararası Türk Dili Kurultayı (II. Cilt)
  • VIII. Uluslararası Türk Dili Kurultayı (I. Cilt)
  • VIII. Uluslararası Türk Dili Kurultayı (II. Cilt)
  • Yunus Emre’nin Vefatının 700. Yıl Dönümü Anısına Uluslararası Türkçenin Anadolu’da Yazı Dili Oluşu Sempozyumu

Logo

Gezinme
  • Ana Sayfa
  • Hakkımızda
    • Görev ve Hedef
    • Tarihçe
    • Önceki Başkanlarımız
    • Başkan
    • Başkan Yardımcısı
    • TDK Üyeleri
    • Teşkilat Şeması
    • Bilgi Edinme Hakkı
    • Strateji Geliştirme
    • Mevzuat
    • Kamu Hizmetleri Standartları Tablosu
  • Yayınlar
    • Türk Dili Dergisi
    • Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi
    • Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten
    • Süreli Yayınlar Veri Tabanı
    • Makale ve Kitap Gönder
    • Türk Dil Kurumu Yayınları
    • Yeni Yayınlar
    • Satıştaki Yayınlar
    • E-Kitaplar
    • Basım Kuralları
    • Genel Dağıtımcılarımız
  • Bütünleşik Bilgi Sistemi
    • Etkinlik ve Destek Sistemi (EDSİS)
    • Bilimsel Proje Sistemi (PROSİS)
    • Yayın Takip Sistemi (YAYSİS)
    • Bildiri Yönetim Sistemi
    • Türk Dil Kurumu E-posta
    • Elektronik Belge Yönetim Sistemi(EBYS)
  • Kütüphane
    • Kütüphane Hakkında
    • AYK Toplu Katalog
    • Katalog Taraması
    • El Yazmaları ve Nadir Eserler
  • Sözlükler
  • Atatürk Köşesi
    • Nutuk Veri Tabanı
    • Fotoğraflar
    • Afet İnan’dan Atatürk’le İlgili Anılar
    • Atatürk’ün Vasiyeti
    • Çeşitli Yazılar
    • TDK Yayınlarında Atatürk
    • Türk Dili dergisinde Atatürk
    • Mustafa Kemal Atatürk Veri Tabanı(ATAM)
  • İletişim

Kâşgarlı Mahmud

Dîvânu Lugâti’t-Türk

   

    Kâşgarlı Mahmud Kimdir?
  Bulunuşuyla birlikte Türk dili tarihinin yeniden yazılmasını sağlayan ve Türkçenin karanlıktaki pek çok konusunu aydınlatan Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü bizlere kazandıran, Türklük biliminin (Türkoloji) kurucusu, Türk sözlükçülüğünün atası Kâşgarlı Mahmud’un hayatı hakkında ne yazık ki ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır.

  Tarihsel kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanmayan, eserinde de kendisi hakkında pek fazla bilgi vermeyen Kâşgarlı Mahmud’un soylu bir aileden geldiği ve çok iyi yetiştirilmiş bir şehzade olduğu Dîvânu Lugâti’t-Türk’te âdeta bilgi kırıntısı niteliğindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Türklerin en güzel konuşanı, en açık anlatanı, en iyi eğitim göreni, soyca en köklüsü, en başarılı kargı atanı olmakla övünen Kâşgarlı Mahmud, Türk topluluklarının yaşadığı bütün şehirleri ve bölgeleri dolaştığını yazmaktadır.
  Eserine alacağı söz varlığı konusunda tuttuğu yolu açıklarken verdiği bilgilerden Kâşgarlı Mahmud’un Türkçenin söz varlığı üzerine çok ayrıntılı bilgiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Döneminin Türk yazı dillerini çok iyi bilmesi; Türk topluluklarından derlediği sözlerin anlamlarına, türlerine, çeşitli özelliklerine vâkıf olmasının yanı sıra Türk dilinin eski söz varlığından da haberdar olması, Kâşgarlı Mahmud’un çok iyi bir dil öğrenimi gördüğünü ve kendisini yetiştirdiğini ortaya koymaktadır.

   Nerede ve ne zaman doğmuştur?
  
Kâşgarlı Mahmud adıyla tanınsa da eserinde babasının Barsganlı olduğu bilgisini vermesinden yola çıkılarak kendisinin de doğum yerinin Barsgan olduğu düşünülmektedir. Eserinin hiçbir yerinde kendisini Kâşgarî, el-Kâşgarî (Kâşgarlı) gibi sanlarla anmayan Mahmud’un buna karşılık sürekli olarak Kâşgar’ı havasıyla, suyuyla, doğasıyla övmesi; hakanın yaşadığı şehir olarak nitelemesi, Kâşgar çevresindeki Adıg, Kası, Opal gibi yerleşim birimlerini kendi ili diye anması, o dönemde bir kültür merkezi olan Kâşgar’da yetişmiş olması bu büyük dil bilgininin Kâşgarlı adıyla anılmasını sağlamıştır.
  Babasının yurdu Barsgan’ın adını açıklarken bu adın Afrasiyab’ın oğlunun adından geldiğini, kurduğu şehre kendi adını verdiğini yazan Kâşgarlı Mahmud, babasının da memleketinin Barsgan olduğunu belirtmektedir. Barsgan’ın tarihiyle ilgili farklı bir bilgiyi de değerlendiren Kâşgarlı Mahmud, bu adın Uygur kağanının Barsgan adındaki seyisinden geldiğini yazmaktadır. Rivayete göre seyis, havasını beğendiği bu bölgede atlarını yetiştirirmiş. Zamanla burası bir yerleşim birimine dönüşünce de kendi adıyla anılır olmuştur.
  Bir başka rivayete göre ise Kâşgarlı Mahmud, Kâşgar şehrinin güneybatısındaki Opal köyünde dünyaya gelmiştir. Gerçekten de Dîvânu Lugâti’t-Türk’teki bir kayıttan Kâşgarlı’nın Opal sözünü, kendi ilinden bir köy olarak tanımladığını görüyoruz. Eser üzerinde çalışanlarca Abul olarak okunan adın Opal olduğu daha sonra ortaya çıkarılmıştır. Opal köyünü “Bizim ilde bir köy adı” sözleriyle anarak Kâşgar’a olan mensubiyetini ifade eden Kâşgarlı Mahmud, buna karşın Opal’ı doğduğu yer olarak belirtmemiştir.
  Ancak, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te “Bizim ilde bir köy adı”, “Bizim ilde bir yer adı” diye tanımladığı Adıg ve Kası’nın Opal yakınlarındaki yerleşim birimlerinden olması, Kâşgarlı Mahmud’un bu bölgeyle olan ilgisini açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
  Farklı görüşler bulunmakla birlikte 1008 yılında doğduğu kabul edilmektedir.

    Nerede öğrenim gördü?
  
Kâşgarlı Mahmud, ilk öğrenimini gördüğü ve gençlik yıllarını geçirdiği Opal’da Hamidiyye ve Saciyye medreselerinde tanınmış hocalardan ders almıştır. Hocalarından biri, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te de adını andığı Şeyh İmam ez-Zahid Hüseyin bin Halef el-Kâşgari’dir.
  Eserinin ilk sayfalarında kendisinden söz ederken babasının adının Hüseyin, dedesinin adının ise Muhammed olduğunu belirten Kâşgarlı Mahmud, daha sonra Uygur adının açıklamasını yaparken sözü atalarına getirir. Atalarına Hamîr dendiğini, bu adın amîr ‘emir’ sözüne dayandığını, Oğuzların amîr diyemediği için ön seste /h/ türemesi sonucunda yaşanan bir ses değişikliği ile ailesinin Hamîr adıyla tanındığını ifade eder.
  Bu bilgilerden sonra Kâşgarlı Mahmud, atasının Türk illerini Sâmanoğullarından aldığını ve adına Hamîr Tegin dendiğini belirtir. Yazma nüshada bu adın yazımı, değişik okunuş biçimlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. El-Amîr Bahr Tekin, Beherkin, Bahir Tekin, Hamîr Tekin gibi farklı okuma önerileri bulunan bu adın aslında Nasr Tigin okunması gerektiği, bu kişinin Nasr İlig Han adıyla da tanınan Maveraünnehir ve Buhara fatihi Arslan İlig Nasr bin Ali olduğu kabul edilmektedir.
  Daha sonra yapılan araştırmalar Kâşgarlı Mahmud’un soy kütüğü ile ilgili farklı bilgileri ve ailesinin yaşadığı feci bir olayı ortaya çıkarmıştır. Bu olaylar, Dîvânu Lugâti’t-Türk gibi kapsamlı bir eserin nasıl hazırlandığı konusunda karanlıkta kalan noktalar üzerine çeşitli yorumlar yapılmasına yol açmıştır. On birinci yüzyıl koşullarında Kâşgarlı Mahmud’u bütün Türk dünyasını dolaşarak Türk soylu halkların dili, edebiyatı ve kültürü üzerine yıllarca sürecek bir araştırma yapmaya yönelten gelişmeler, soy kütüğü üzerine yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmıştır.

    Kâşgarlı Mahmud’un soy kütüğü
  
Soylu bir Türk ailesinden geldiğini belirten Kâşgarlı Mahmud’un verdiği bu bilginin doğru olduğu ve Kâşgarlı’nın Doğu Karahanlı hanedanı soyundan geldiği bilinmektedir. Kâşgarlı Mahmud’un soy kütüğü, İslam dinini seçen ilk Türk kağanı Abdülkerim Satuk Buğra Han’a çıkmaktadır. 932 yılında Müslüman olan Karahanlı kağanı Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın oğlu Süleyman Han’dır. Onun oğlu Buhara fatihi Ebü’l-Hasan Harun Kılıç Buğra Han’dır. Kılıç Buğra Han adıyla da tanınan ve Sâmanoğullarının merkezi Buhara’yı 992 yılında ele geçiren Ebü’l-Hasan Harun Kılıç Buğra Han bin Süleyman, Kâşgarlı Mahmud’un dedesinin dedesidir. Kılıç Buğra Han’ın oğlu Hotan fatihi olan Yusuf Kadır Han bin Hasan Harun’dur. Onun oğlu ise Taraz ve İsbicap hâkimi Muhammed Buğra Han bin Yusuf’tur. Onun oğlu olan Şemsüddevle Arslan İlig unvanlı Barsgan emiri Hüseyin bin Muhammed Çağrı Tigin de Kâşgarlı Mahmud’un babasıdır.
  Annesinin Karahanlı ülkesinin tanınmış uleması Hoca Seyfeddin Büzürgvar’ın kızı Bubi Rabia olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır.

   Kanlı bir darbe…
  
Kâşgarlı Mahmud’un dedesi Karahanlı hükümdarı Muhammed Buğra Han bin Yusuf, 1047 – 1048 yılları arasında on beş ay hüküm sürdükten sonra tahtını büyük oğlu Hüseyin’e bırakma kararı almıştır. Ancak Muhammed Buğra Han’ın ikinci bir eşi ve bu eşinden olma İbrahim bin Muhammed adında bir oğlu daha vardır. Tahtın Hüseyin bin Muhammed Çağrı Tigin’e, yani Kâşgarlı Mahmud’un babasına bırakılmasını bir türlü kabullenemeyen ikinci eşi, tahta çıkış töreninin yapılacağı gün kanlı bir darbe planlar. Muhtemelen, tören yemeğine zehir karıştırtarak hanedanın birçok mensubunun yanı sıra kocası Muhammed Buğra Han’ı zehirler, kayınbiraderi Süleyman’ı boğdurtur. Bununla da yetinmeyip kocasının ve kayınbiraderinin maiyetindeki pek çok kişiyi öldürtür ve bu kanlı darbenin ardından oğlu İbrahim’i tahta çıkarır.
  Babası hükümdarlığa, kendisi de şehzadeliğe hazırlanırken tahta çıkış töreninin bir kırıma dönüşmesi sonucunda Kâşgarlı Mahmud, ailesinin neredeyse tamamını kaybeder. Ancak bu kanlı darbeden kendisi sağ olarak kurtulur. Yaşadığı faciadan sonra yalnız kalan Kâşgarlı Mahmud’un bundan sonra yaşadıkları bilinmezlerin karanlığında kalmaktadır.
  Türk topluluklarının dil özelliklerini bol örnekle ayrıntılı bir biçimde ortaya koyan bir eserin hazırlanması, geniş bir malzeme toplanmasını gerektirmektedir. O günün koşullarında böyle bir çalışmanın gerçekleştirilebilmesi için yıllarca sürecek bir araştırma yapılması gereği göz önüne alındığında, Kâşgarlı Mahmud’un yaşadığı olayların ardından ülkesini terk ederek komşu Türk toplulukları arasında dolaştığı, böylece Türk lehçelerini ve ağızlarını yakından tanıdığı ve eseri için malzeme topladığı düşüncesi doğruluk kazanmaktadır. Yalnızca dil bilgisi özellikleriyle ilgili olarak değil, Türk dünyası hakkında verdiği bilgilerden bölgenin coğrafyasını da yakından tanıdığı anlaşılmaktadır. Karşı görüşler olsa da bütün bunlar, Kâşgarlı Mahmud’un ülkesini terk ederek Türk dünyasını dolaştığı, Türk topluluklarının dili, edebiyatı, kültürü üzerine malzeme topladığı, böylece Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü yazdığı düşüncesiyle örtüşmektedir.
  Kanlı bir darbeyle yönetime gelen üvey kardeş İbrahim’in saltanat dönemi bir yıl kadar sürmüştür. Kendisini tanımayan Barsgan Emiri Yınal Tigin’e karşı annesinin de kışkırtmasıyla savaş açan İbrahim, savaşı kaybettiği gibi canını da verir. Ailesini katledenlerin yok olmasından sonra taht mücadelesine girişmeyen, hatta o günlerde ülkesine de dönmeyen Kâşgarlı Mahmud’un kendisini Türk dili üzerine araştırmalara adadığı düşünülmektedir.
  Kâşgarlı Mahmud’un atalarına Amîr ‘Emir’ dendiğini belirtmesi, soylu bir aileden geldiğini, Karahanlı hanedanına mensup olduğunu göstermektedir. Karahanlı soyundan gelişinin bir başka kanıtı da Dîvânu Lugâti’t-Türk’te Terken Hatun’a yazıldığı belirtilen övgü şiiridir.
  Terken Katun kutıŋa tegür mendin koşug
  Aygıl siziŋ tapugçı ötnür yaŋı tapug
  Terken Hatun katına sun benden bir şiir
  De ‘Hizmetkârınız umar yeni hizmetler’
  Tutçı yagar bulıtı altun tamar arıg
  Aksa anıng akını kandı mening kanıg
  Bulutu hep (ihsan) yağdırır saf altın damlar
  Aksa onun (ihsan) seli bana doğru, sevincim (sonsuz olur) ve muradıma ermiş (olurum)
  Urmış ajun busugın kılmış anı balıg
  Em sem angar tilenip sizde bulur yakıg
  Kurmuş dünya pususunu, kılmış onu yaralı
  İlaç çare arayıp sizde bulur yakıyı
  Bütün bu bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda Karahanlı hanedanının soy kütüğü içerisinde Kâşgarlı Mahmud’un soy ağacı şöyle oluşturulmaktadır:

  Kâşgar’dan Bağdat’a Halife’nin huzuruna…
  Bağdat’tan Opal köyüne…
  
Kâşgarlı Mahmud’un babasını ve ailesini kaybetmesinden sonraki hayatı ile ilgili olarak birtakım söylencelerin oluştuğu görülür. 1057 yılında yaşanan kanlı darbeden sonra kırk dokuz yaşında Pamir Dağları’ndaki sarp Muk geçidini aşıp ülkesinin sınırları dışına çıkan Kâşgarlı Mahmud, Türkistan bölgesini adım adım dolaşarak Türk toplulukları arasında yaşamaya başlamıştır. Karşılaştığı her Türk topluluğunun konuşması ilgisini çekmiş, duyduğu sözcükleri kaydetmiş, sözlü edebiyat ürünlerini derlemiştir. İran ve Irak’a gittiği, Arapça, Farsça ve Rumca öğrendiği, medreselerde hocalık yaptığı ileri sürülmektedir. Türk topluluklarının dili, edebiyatı, yaşayışı ve âdetleri üzerine yirmi yıla yakın malzeme topladıktan sonra 1072 yılında Bağdat’a gelmiş, daha önce yazmaya başladığı eserini burada tamamlamıştır.
  Halife Muktedî Biemrillah’a armağan ettiği eserini Halife’nin kendisine sunduğunu belirten Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün daha ilk satırlarında bu durumu şu sözlerle anlatır:
  Bana sonsuz bir ün, bitmez tükenmez bir kaynak sağlaması dileğiyle bu kitabı yazdım ve Tanrı’ya sığınarak adını Dîvânu Lugâti’t-Türk koydum. Kutsal Peygamber’in postunda oturan, Haşimî soyundan ve Abbasoğullarından gelen, Tanrı’nın halifesi Ebü’l-Kasım Abdullah ibn Muhammedü’l-Muktedi Biemrillah katına armağan ettim.
  Bu ifadeyi farklı yorumlayanlar, Kâşgarlı’nın eserini Halife’nin oğluna sunduğu görüşünü ileri sürmektedirler. Ancak anılan künyenin ve adın Halife Muktedi Biemrillah’a ait olduğu ortaya konulmuştur. Öte yandan on dokuz yaşında halife ilan edilen Muktedi Biemrillah’ın halifeliğinin ikinci yılında, yani yirmi bir yaşındayken kitap sunulacak yaşta çocuk sahibi olamayacağı da göz önünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte her iki görüş de Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü yazarken veya yazdıktan sonra Bağdat’a geldiği ve eserini burada Halife’nin katına sunduğu bilgisini doğrulamaktadır.
  Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk dışında bir de Türk dil bilgisi kitabı yazdığını bilmekteyiz. Bazı konuları dil bilgisi kitabı Kitabü Cevahiri’n-Nahv fi Lugâti’t-Türk’te ayrıntılı bir biçimde anlattığını yazar. Türk dil bilgisi ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler içerdiğini sandığımız bu kitap ne yazık ki günümüze ulaşmamıştır.
  Bu iki eseri dışında bir başka eseri olup olmadığını da bilemediğimiz Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü Halife’ye sunmasından sonraki hayatıyla ilgili bilgiler de ne yazık ki birbiriyle çelişmektedir.
  Bağdat’tan ülkesine dönüp dönmediği, döndüyse ne zaman döndüğü, daha sonra nerede yaşadığı konusunda tarihsel kaynaklarda bilgi bulunmamakla birlikte yöresel söylencelerden yararlanarak Kâşgarlı Mahmud’un 1080 yılında Bağdat’tan ülkesine döndüğü, Kâşgar yakınlarındaki Opal köyüne yerleştiği, burada kurduğu Mahmudiye Medresesinde on yıl müderrislik yaptıktan sonra 1090 yılında doksan yedi yaşındayken öldüğü ileri sürülmektedir.
  Eserini yazıp Halife’ye sunduktan sonra Kâşgar’a dönen Kâşgarlı Mahmud’un Opal köyüne yerleşmesinin sebebi; çocukluğunu ve gençlik yıllarını geçirdiği, ilk öğrenimini gördüğü köyde son yıllarını yaşama ve burada toprağa verilme arzusuyla açıklanabilir. Ömrünün son yıllarında kendisine yurt edineceği bu köyün adını eserine aldığına göre Opal köyünün Kâşgarlı Mahmud’un hayatında önemli bir yeri olmalıdır. Ancak ne yazık ki kaynaklarda başkaca bir bilgi bulunmadığından Kâşgarlı Mahmud ile Opal köyü arasındaki bağlantı yoruma açıktır.
  Opal köyüne yerleşmesi ve buradaki son yılları ile ilgili bilgileri doğrulayan bir başka söylenceye göre Kâşgarlı Mahmud’un seksen dokuz yaşında Kâşgar’a geldikten sonra sekiz yıl medresede hocalık yaptığı, doksan yedi yaşında öldüğü ve Opal köyündeki medresesinin yakınındaki mezarlığa gömüldüğü anlatılmaktadır. Hemen hemen aynı bilgileri tekrarlayan başka söylencelerde Kâşgarlı Mahmud’un 1105, hatta 1126 yılında öldüğü anlatılır.
  Nitekim yakın zamanda Kâşgarlı Mahmud’un mezarı olduğuna inanılan ve üstüne bir türbe yapılarak onarılan mezarın üzerine Mahmud Kaşkari kabrisi ‘Kâşgarlı Mahmud kabri’ yazılarak doğum yılının 1008 ölüm yılının ise 1105 olduğu belirtilmiştir.
  Opal köyündeki mezarın Kâşgarlı Mahmud’a ait olduğu geç dönem kaynaklarında da dile getirilmektedir. Daha önceden Kâşgarlı Mahmud’un türbesinde bulunan ve 1791 yılında yazıldığı kaydedilen Tezkire-i Hazret-i Molla adındaki yazma eserden edinilen bilgiye göre Kâşgarlı Mahmud, Bağdat’tan ülkesine dönüşünden sonra sekiz yıl müderrislik yapmış, doksan yedi yaşındayken Hicri 477 (Miladi 1084/1085) yılında ölmüştür.
  Yine Opal köyündeki türbeye vakfedilmiş olan yazma bir Mesnevî nüshasının son sayfalarında bulunan ve Kâşgar Şeriye Mahkemesi kadısı tarafından mühürlenen 14 Recep 1252 (21 Ekim 1836) tarihli vakıf senedinde, o bölgedeki halkın eskiden beri Hazret-i Mollam Şemseddin adıyla bir evliya olarak tanıdığı kişinin aslında Kâşgarlı Mahmud olduğu belirtilmektedir. Yıllar öncesine uzanan bir inancın devamı olarak halkın kutsal bir ziyaret yeri kabul ettiği türbede yatan kişinin Kâşgarlı Mahmud olduğu neredeyse kesinlik kazanmıştır.

Paylaş:
  • tweet

Haber Belgeliği

  • Türk Dil Kurumu Bursiyerleriyle Buluştu.

    Türk Dil Kurumundan 2023…

    Tarih: 9 Mart 2023

  • Türk Dili Dergisinin Mart Sayısı Yayımlandı

           …

    Tarih: 3 Mart 2023

  • Türk Dili Dergisinin Şubat Sayısı Yayımlandı

           …

    Tarih: 4 Şubat 2023

  • Misafirimiz: Uluslararası Vizyon Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Vecdi CAN

    Kuzey Makedonya Uluslararası Vizyon…

    Tarih: 18 Ocak 2023

  • Misafirimiz: Uluslararası Türk Akademisi Başkanı Prof. Dr. Şahin MUSTAFAYEV

    Uluslararası Türk Akademisi Başkanı…

    Tarih: 17 Ocak 2023

Duyuru Belgeliği

  • 18 Mart Çanakkale Zaferimizin 108. Yılı Kutlu Olsun.

    Yüce milletimiz 108 yıl önce…

    Tarih: 17 Mart 2023

  • 6. Uluslararası Ağız Araştırmaları Çalıştayı Hakkında Duyuru

    Ülkemizde yaşanan deprem felaketleri sebebiyle…

    Tarih: 17 Mart 2023

  • İstiklal Marşımızın Kabulünün 102. Yılı Kutlu Olsun.

    İstiklal Marşı’nın millî marşımız olarak…

    Tarih: 12 Mart 2023

  • 6. Uluslararası Türkiye Türkçesi Ağız Araştırmaları Çalıştayı

    Tarih: 6 Mart 2023

Bağlantılar

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu

Türk Tarih Kurumu

Atatürk Kültür Merkezi

Atatürk Araştırma Merkezi

Bilgi Edinme Başvurusu İçin

Diğer Bağlantılar

Sayfalarda Ara

Türk Dili Yılı

gorsel_-1
gorsel_-2
gorsel_-3
gorsel_-4
gorsel_-5
gorsel_-6
gorsel_-8
gorsel_-9
Atatürk Bulvarı No.: 217 06680 Kavaklıdere/ANKARA Telefon: +90 (312) 457 52 00 – Belgegeçer: +90 (312) 468 07 83